24 Kasım KYK-Özel Öğretim-Vakıf Üniversiteleri-MSB-Tarımsal kalkınma- TORBA KANUN GÖRÜŞMELERİ


BAŞKAN -

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzük'ün 91'inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Engin Altay, Sinop Milletvekili.

Buyurun Sayın Altay.

Sayın Altay süreniz yirmi dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bugün burada görüştüğümüz kanun teklifi bir torba kanun. Bir maddesi Millî Savunma Bakanını, bir maddesi devlet bakanını, bir maddesi Millî Eğitim Bakanını, bir maddesi İçişleri Bakanını, bir maddesi Tarım Bakanını ilgilendiriyor, ama biz bunu, hem torba hem temel kanun olarak görüşüyoruz. Altı bakanı ilgilendiren bir kanun görüşüyoruz, Genel Kurul sıraları boş, Hükûmet sıraları boş, Hükûmeti temsilen bir sayın devlet bakanımız yerinde.

Sayın milletvekilleri, bugün Öğretmenler Günü. Bir öğretmen milletvekili olarak Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili maddeler de barındırdığı için önce müsaade ederseniz bu konuda birkaç söz etmek istiyorum.

Şimdi, Sayın Başbakan her vesileyle öğretmenlerin hayat standartlarını artırmak için büyük hamleler yaptık diyor ancak nedense Resmî Gazete dâhil, Millî Eğitim Bakanlığı kaynakları, verileri dâhil hiçbir resmî belge Başbakanı doğrulamıyor. Dolayısıyla Başbakan hem öğretmenlere hem Parlamentoya hem aziz milletimize eksik ve yanlış bilgi veriyor. Bakın çok net, çok somut bir iddia ortaya koyuyorum: 2002 yılında ortalama bir öğretmen maaşı, yoksulluk sınırı endeksine göre öğretmenin maaşı giderlerinin yüzde 52'sini karşılıyor idi, 2002'de, sizin Türkiye'yi devraldığınız senede. Bugün itibarıyla, hatta 2009 itibarıyla bu sayı daha da arttı, 2010 verileri elimde yok ama, 2010 yılında bir öğretmen maaşı giderlerinin yüzde 46'sını karşılıyor.

Sayın milletvekilleri, bu nasıl öğretmenin hayat standardını artırmaktır, ben bunu anlamadım.

Her 24 Kasımda öğretmenlerle ilgili hamaset yaparak öğretmenlere saygısızlık yapıyoruz; milletvekilleri olarak biz de yapıyoruz, Hükûmet de yapıyor. Rica ederim! Öğretmene verilen değer cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi olsa, öğretmenin toplumdaki konumu cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi olsa bugün Türkiye'de yaşanan hemen hemen hiçbir olumsuz olay yaşanmamış olurdu.

Eskiden, öğretmen, cumhuriyetin ilk yıllarında hâkim kadar, savcı kadar, kaymakam kadar saygın bir meslek erbabıydı, bugün yeri geldi mi yetiştirdiği polisi tarafından coplanan, biber gazına maruz bırakılan, yeri geldi mi tutuklanan, cezaevine atılan şüpheli, suçlu, potansiyel suçlu gibi görülen bir konumda.

Sayın milletvekilleri, sizden önce, AKP'den önce Türkiye'de senede ortalama 8 bin öğretmen emekli olur idi, sizinle birlikte öğretmenleri mesleğinden, Millî Eğitim camiasından o kadar soğuttunuz ki bu rakam 18 binlerde. AKP ortalaması budur, 2003'ten 2010'a kadar.

Şimdi, bu nasıl hayat standardı yükseltmek? Yani mutsuz, borçlu, kendini geliştirmeyen, verimi düşük, saygınlıktan yoksun bir kutsal mesleği burada anmak marifet değil. Siyasetle gelinen yerler çözüm üretme yerleridir, ağlama yerleri değildir. Hep söylenir "Dev yatırımlar yaptık…" Ne diyor Millî Eğitim Bakanımız bugün: "Devasa yatırımlar yaptık. Bütçedeki payımız rekor düzeyde."

Şimdi, sayın milletvekilleri, konsolide bütçe yatırım ödeneğinden, konsolide bütçe yatırımından Millî Eğitim Bakanlığı yatırımlarına ayrılan payı 2011 Programı'nın kırk sekizinci sayfasını açın bakın, 1998'de yüzde 37 ayrılmış. Hadi "O zaman sekiz yıllığa geçiş vardı." diyebilirsiniz, devraldığınız 2002'de yüzde 22. Sizden sonra bu sürekli periyodik olarak düşmüş ve 2011'de yüzde 9. Allah aşkına yüzde 22'den devralıp, yüzde 9'a düşürüp "Devasa yatırım yaptık." denir mi? Böyle bir şey söylenebilir mi? Hangi ahlakla, hangi anlayışla, hangi nezaket üslubuyla bunu söyler bir Hükûmet yetkilisi? Yalandır, yalandır.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Ne iş yapıldığına bak sen.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Fikri Bey, bir şey biliyorsan gel burada konuş kardeşim!

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Ne iş yapıldığına bak sen. Kaç derslik yapıldığına bak sen.

BAŞKAN - Sayın Milletvekili, lütfen…

ENGİN ALTAY (Devamla) - Şimdi, bu konuda örnekleri çoğaltmak mümkün. Gayrisafi yurt içi hasıla, konsolide bütçenin Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin oranlarına bakıyoruz, gözle görülür, elle tutulur bir artışınız yok. Ha, şimdi diyorsunuz ki: "Efendim, biz 150 bin derslik yaptık." Yıllardır söylüyorum, bir Millî Eğitim Bakanlığı yetkilisi bu kürsüye gelsin, gerek yok, bir Hükûmet partisinden milletvekili gelsin, Millî Eğitim Bakanlığının 2002 yılı İstatistik Yıllığı'ndaki derslik sayısını göstersin, Millî Eğitim Bakanlığı 2010 İstatistik Yıllığı'ndaki derslik sayısını göstersin, eğer 150 bin tane artış var ise resmî olarak, ben bu salonu terk ederim. Yok böyle bir şey kardeşim! Şimdi bu ayrı.

Asıl can alıcı noktamız -bu kürsüden hızlı girdik- Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki, özel öğretim kurumlarındaki, cezaevlerindeki, üniversitelerdeki tüm öğretmenlerimin ben de gününü kutluyor, hepsinin ellerinden öpüyorum. Ama geçen sene 24 Kasımda söylediğimi gene söylüyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi olarak, sekiz yıldır burada bulunan bir üye olarak, sekiz yılda öğretmen sorunlarının çözümü noktasında bir arpa boyu yol alamamış bir Meclisin üyesi olarak ben kendi payıma Türkiye'nin öğretmenlerinden özür diliyorum. Beklerim ki Hükûmet de özür dilesin. En azından bugüne kadar yapamadıkları için özür dilesin.

Şimdi "Öğretmenlik kutsal meslektir." demekle bu iş olmaz. Öğretmenlik kategorize edilemez, parametrelere bölünemez.

Şimdi Türkiye'de kanayan iki tane yara var: Bir sözleşmeli öğretmenler var, bir de atanmayan öğretmenler var. Sistem dışında 300 bin, sistem içinde 70 bin öğretmen kan ağlıyor. Bu toplumsal bir sorun. Müteaddit defalar söyledim, söyledik: "Bir hükûmet bu soruna duyarsız kalamaz, kalmamalı." dedik, "Bu konuda verilmiş sözler var." dedik, "Sayın Başbakanın 2002'de İzmir'de, Antep'te, Samsun'da, İstanbul'da verdiği sözler var, çok ciddi sözler var, bunlar yerine getirilsin." dedik, yok. 27 Aralık 2008'de önceki Millî Eğitim Bakanı ne dedi: "Üç yıl sözleşmeli çalış, kadronu al kardeşim." dedi. Böyle bir işportacı mantığı zaten olmaz ama hani işportacı bir mantık bile olsa, ne oldu? Aldı mı sözleşmeli öğretmenler kadro?

12 Mart 2010'da Maliye Bakanı Şimşek ne dedi? "Kadro işi tamam." Dedi. Ne oldu?

13 Mart 2010'da Nimet Çubukçu ne demişti? "Haziranda kadro işi tamam."

Ya ayıptır! 1 Başbakan, 3 bakan 70 bin insana yalan söylüyor ya da verdiği sözü tutmuyor. Seçilmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Bakanlar Kurulu sıralarında oturma hak ve salahiyetini kazanmış.

Burada iki şey lazım: Ya sözlerini tutacaklar ya bu kürsüye gelecekler, 67 bin sözleşmeli öğretmenden özür dileyecekler. O zaman ben onların siyasi ahlakına, etiğine inanırım, onlara siyasetçi olarak saygı duyarım. Bu şekliyle, bir milletvekili, hele de öğretmen bir milletvekili olarak benim bu bakanlara ve Başbakana saygı duyma şartlarım ortadan kalkmıştır.

Şimdi, bu bir manzara.

Sayın milletvekilleri, bu Meclis bir gecede 320 bin geçici işçiyi kadroya aldı mı sizden önce? Aldı. Bu Meclis bir saatte 6 bin vekil imamı kadroya geçirdi mi? Geçirdi. Bu Meclis iki ayda da olsa Anayasa değiştirdi mi? Değiştirdi.

Şunu söylemek istiyorum: Meclis muktedirdir. Peki, bu konuda bunca verilmiş söz varken, Türkiye'nin seksen ilinden gelen iktidar milletvekilleri olarak sizin önünüze pazarda, çarşıda, ilde, ilçede hiç bu sözleşmeli öğretmenler, atanmayan öğretmenler durup da "Kardeşim, nedir bizim bu hâlimiz, buna bir çare." demiyorlar mı? Diyorlar. Siz bunları Hükûmete nakletmiyor musunuz? Yok, siz Hükûmete bir şey söyleyemezsiniz, Hükûmet size söyler. Allah selamet versin ama 700 gündür söz verip tutmayanların artık benim için saygınlıkları ortadan kalkmıştır.

327 bin eğitim fakültesi mezunu var. Bu kanun içinde iki tane de üniversite açıyoruz, burada da yine fen-edebiyat fakülteleri kuruyoruz. Kuralım. Köye okul açmak bile eskiden daha ciddi bir işti.

Karpuz yetiştirir gibi, kültür mantarı yapar gibi üniversite yapıyoruz, çok yanlıştır. Karşı da çıkmayız, ayrı, yüksek öğretimde okullaşma oranın artmasından yanayız, hiç tereddüt yok. Ama şu Fatih Projesi'nde olduğu gibi temel var, kolonlar yapılmış, ne tuğla, ne kapı, ne çerçeve hiçbir şey yok, temel, kolon, üstüne çatı, böyle bir mantık olabilir mi? Buna tek kelimeyle şöyle derler bizde: "Ayranı yok içmeye atla gidiyor çeşmeye." Yaptığınız budur.

Şimdi bu 300 bin atanamayan öğretmenin günahı, vebali 23'üncü dönem AK PARTİ Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine aittir, bunların ahı, bedduası hepsi üzerinizedir. Bir kere daha söyledim, sayın milletvekilleri, işsiz insan sudan çıkmış balık gibidir. Balık yemesini biliyorsunuz. Balığı gözünüzde canlandırsanıza. Bu çocuklar öğretmen olmuş, anneleri, babaları türlü fedakârlıklar yapmış, "Çocuğum öğretmen olacak." demiş ve daha hazini sistemde 133 bin açık görülüyor. Hadi 300 binden geçtik, 133 bin öğretmenin derhâl atanması lazım, derhâl. Fakat bu nedense, bu konularda IMF dayatmaları, IMF politikaları, IMF hegemonyası Hükûmetin de maalesef elini kolunu bağlamıştır. Ne hazin bir manzaradır! Tarımımızı, ekonomimizi tamam da yani Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat Kanunu'nu, kadro kanununu da IMF'ye teslim etmiş bir hükûmet olur mu sayın milletvekilleri?

"Açık yok." diyebilir mi Sayın Bakan? "133 bin öğretmene ihtiyaç yok." diyebilir mi? Dışarıda da 300 bin öğretmen var. Bu nasıl bir iştir? Bu Millî Eğitim Bakanlığı ile Yüksek Öğretim Kurulu arasında hiç mi bir koordinasyon olmaz? Bir iş gücü planlaması hiç mi olmaz? Bir yandan patır patır öğretmen yetiştirmeye de devam ediyoruz.

Bakın, Sayın Cumhurbaşkanının beğendiğim bir sözü var, size okuyayım: "Türkiye'nin içine düştüğü her problemin arkasında öğretmene gösterdiğimiz ilgisizlik yatıyor." İşin ilgilileri olan size duyurulur.

Şimdi Sayın Başbakan eğitimle ilgili her vesileyle çok hamaset yapıp böyle janjanlı kampanyalar açmakla meşgul, bunu da seviyor. Şimdi bu sabah ya da dün dedi ki: "Benim okuduğum ilkokulda 70 kişi bir derslikte ders gördük." dedi. Başbakan, sanıyorum, ilköğretimi herhâlde bir kırk yıl önce falan okumuştur. Şimdi bu Hükûmet "150 bin derslik yaptık." diye hep övünür. Sayın Başbakan, senin okuduğun yıl zor yıllardı. Teknoloji gelişti, inşaat yapma tekniği gelişti, Türkiye güçleniyor ama bugün Şanlıurfa'da 53 kişi bir derslikte ders yapıyor; Bursa'da 38, İstanbul'da 46, Van'da 45, Adana'da 39. Bunlar muhalefetin iddiaları değil, bunlar Millî Eğitim Bakanlığı kaynaklarının rakamları sayın milletvekilleri. Manzara bu iken "Eğitimde çağ atladık." denilebilir mi?

FATİH Projesine Sayın İnce de değindi. Elbette teknolojiye karşı değiliz ama bugün itibarıyla uygulanabilirliği olası olmayan bir proje ortaya getirildi, ütopik bir proje. Benim aklıma şu geliyor: Şimdi burada firmanın ismini vermeyeceğim, Grup Başkan Vekilime de birazdan söyleyeceğim. Bu işi bir firma alacak. Türkiye'de ve dünyada bir sürü yazılım firması var, bilişim firmaları var ama bu işi

bir kişi alacak, bir firma alacak, bir malum firma alacak. 53 kişilik derslikte 53 öğrencinin hepsinin e-mail adresi varsa bunu kur kardeşim. Sen daha bugün yine Sayın Başbakanın söylediği ikili eğitim konusunda o kadar kötü bir noktadasın ki önce mümkünse bunu çöz.

Bakın, sayın milletvekilleri, Hükûmeti çürütüyorum kendi rakamlarıyla. 2002'de ortaöğretimde 459 okulumuzda ikili eğitim vardı, sabahçı-öğlenci. Başbakan bu sabah dedi ki: "Tekli eğitim için büyük hamle yaptık, büyük yol katettik." diye bir laf etti. Şimdi, katettiği yola bakın Başbakanın. 2002'de 459 okulumuzda ikili eğitim var, 2010'da kaç olsa iyi? 962. Bu nasıl yol alma? Bu tekli eğitimde nasıl yol alma? Bu bir hezimet, bu bir felaket!

Okul öncesindeki manzara ibretliktir. Pedagojik olarak okul öncesinde ikili eğitim de olmaz ama bunlar okullaşma oranını yüksek göstermek için böyle bir yola tevessül ettiler. Şimdi, 2002'de Türkiye'de 3.114 eğitim kurumunda, okul öncesi kurumda ikili eğitim vardı. 2009'da kaç, biliyor musunuz? 8.588, bu… Bu çağda ikili eğitim. Ondan sonra, Fatih projesi… Al başına çal Fatih projeni! Önce bu işi düzelt, eğitimin temeli bu.

İlköğretime gelelim. 2002'de 8.526, 2010'da 7.540, bin düşüklük var. Nerede peki, bu 150 bin derslik nerede kardeşim? Bu 150 bin dersliği görmek istiyorum. Yok, yalan, inanmıyorum.

Gelelim, görüştüğümüz kanun tasarısının Kredi Yurtlar Kurumu Kanunu kısmına.

Şimdi, Türkiye'de yükseköğretim bir kangren, yükseköğretimin çeşitli sorunları var. Bunlardan birisi de barınma sorunu ve devlet ve Anayasa bu konuda Bakanlığı, devleti ve Kredi Yurtlar Kurumunu görevlendirmiş. Önce Kredi Yurtlar Kurumunun şunu yapması lazım: Gelirlerine sahip çıkamayan bir kurumla karşı karşıyayız bir kere, gelirlerine. Şimdi, 2008 Kesin Hesap Kanunu görüldü bu Mecliste, bitti. Bu Kanuna göre Kredi Yurtlar Kurumunun Spor Toto, loto, at yarışı vesairden alması gereken 21 milyarlık pay nerede? Nerede bu pay? Hazinece gasp edilmiş. Nereye kullanıldı? Bedava kömüre mi kullanıldı, onu bilmiyorum. Şimdi, bu parayla, sadece bu parayla on beş adet tam donanımlı yurt yaparsınız. Bu parayla on beş yurt yapar da, sayın milletvekilleri şu anda Kocaeli'de Zekiye Gündoğdu Yurdunda, Yavuz Selim Yurdunda -Türkiye'deki yurtların isimlerini hepsini neredeyse öğrendik- kazan dairesinde öğrenciler yatıyor, kazan dairesinde.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - 2.500 kişilik…

ENGİN ALTAY (Devamla) - Çok ayıp ediyorsun, çok. Bak ağır laf söylerim sana. Konuşma, gel buradan konuş.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Orada da konuşurum.

BAŞKAN - Sayın Işık, lütfen.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Gel, yüreğin yetiyorsa konuş. Şu söylediklerimden bir tanesini çürüt.

BAŞKAN - Sayın Altay, lütfen Genel Kurula hitap edin.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Şimdi, bu kanun ne getiriyor biliyor musunuz?

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Konuşma.

BAŞKAN - Sayın Işık…

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkan, İç Tüzük'ü uygulayın lütfen Sayın Milletvekiline.

BAŞKAN - Söylüyorum.

Sayın Işık, lütfen.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Ayıp ediyorsun.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ya rahatsızsa dışarı çıksın ya.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Dışarı çık hava al biraz.

Şimdi, bakın, sayın milletvekilleri, Türkiye'de 236 tane yurt var, 230 bin yatak kapasitesi var ama her sene 280 bin öğrenci yurt başvurusu yapıyor. Biz bunu çözememişiz, 3 milyon 300 bin öğrencimiz var yükseköğretimde yani mevcut yükseköğretim öğrencisinin sadece ve sadece yüzde 7'sine hizmet verebilen bir KYK var, şimdi bu kanunla size deniyor ki: KYK yurt dışında da yurt yapsın. İyi, oldu canım. Böyle şey olur mu kardeşim? Kazan dairesinde öğrenci yatıran devlet yurt dışında yurt mu yapar ya? Buna nasıl "evet" dersiniz sayın milletvekilleri, olur mu böyle bir şey? Yurt dışında okuyan öğrenci zaten büyük çoğunluğu belli gelir düzeyinin üstündeki öğrenciler. Şimdi, biz Kıbrıs'ta okuyan öğrenciye örneğin ya da Kazakistan'da -bunun ucu Pensilvanya'ya kadar gider de- yurt yapacağız. Ya bunu ne insaf…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkan, bugün Öğretmenler Günü, ben de öğretmenim iki dakika verir misiniz?

BAŞKAN - Sayın Altay, buyurun bir dakikanızı veriyorum.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Canınız sağ olsun Sayın Başkanım!

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Doğrular sizi de ürkütüyorsa ben ne yapayım?

BAŞKAN - Sayın Altay, lütfen.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkan, üslubunuz böyle çok sertleşmesin lütfen.

BAŞKAN - Ama sizin tavrınız…

ENGİN ALTAY (Devamla) - Ben siyaset yapıyorum.

BAŞKAN - Başkanlık Divanına yapamazsınız ki bunu.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Niye yapamam? Siz yaparsanız ben de yaparım.

BAŞKAN - Hayır, ben yapmıyorum ki, siz başlatıyorsunuz bunu.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bugün Öğretmenler Günü, ben öğretmenim iki dakika verir misiniz dedim. Ben sizin yedi dakika verdiğiniz oturumları da biliyorum.

BAŞKAN - Lütfen…

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın milletvekilleri, tabii öğretmenlerin sorununa çok dalınca KYK'ya giremedik ama işin özü budur. Diğer, teşkilat kanunu vesaire, bunlar yapılsın ama sizi vicdanınıza başvurmaya davet ediyorum. Kazan dairesinde öğrenci yatıran devlet Kazakistan'da yurt yapamaz kardeşim, yapamaz! Yanlıştır, acelesi yoktur. Bir gün o günler de gelir, büyük devlet oluruz, dünyanın her yerine yaparız ama Türkiye hâlen gelişmekte olan bir ülke. Lütfen, Parlamentoyu bu konuda sağduyuya davet ediyorum.

Bu vesileyle, bütün öğretmenlerimizin gününü tekrar kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.