3 Haziran 2010 Eğitim Müfettişleri

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili Engin Altay konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün, aslında bizim de müspet oy vereceğimiz bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Yasal boşluk doğuran, Danıştay üzerinden Anayasa Mahkemesine giden ve Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen bir düzenleme çerçevesinde bugün ilköğretim müfettişlerinin adını "eğitim müfettişleri" olarak değiştireceğiz ve 3.000 olan ek göstergelerini de 3.600 yapacağız. Kanunun 4.500 civarındaki eski adıyla ilköğretim müfettişi, yeni adıyla eğitim müfettişlerine hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlar, bu Mecliste çok sık yaptığınız bir şey, bu, tabii sizinle ilgili değil daha önceden bir müfettişin Danıştaya yaptığı bir başvuru üzerine Danıştay üzerinden Anayasa Mahkemesine giden bir süreçle Anayasa Mahkemesi diyor ki: "Kanunla tarif edilmesi gereken bir görevi yönetmelikle tarif edemezsiniz." Ancak Anayasa Mahkemesi bu kararı verdikten sonra da bir yıl süre veriyor, bu kanun -olağanüstü bir hâl olsa bak neredeyse savaş hâline gireceğiz İsrail'le- 5 Hazirana kadar yürürlüğe girmezse millî eğitim camiasındaki bütün soruşturmalar yok hükmünde sayılacak. Bu tür şeyler, yanlışlıklar bu Parlamentoda bu dönemde de çok yapıldı. Onun için artık şunu ben kişisel olarak söylemek durumundayım: Bu Parlamentoya gelen her kanun, biraz önce kabul ettiğiniz kanun da bana göre Anayasa Mahkemesinden dönecektir. Bu Parlamentonun Anayasa Mahkemesiyle böyle karşılıklı bir hukuki anlaşmazlık içinde olması da, kuvvetler ayrılığı prensibinden de çok makul değildir.

İşin doğrusu, bu Parlamentoda kanun yapılırken Anayasa'ya uygunluğu bakımından belki de ayrı bir süzgece ihtiyaç var. Belki de Meclise gelen her tasarı ya da teklifin önce Anayasa Komisyonu bünyesindeki bir alt birimde incelenip sonra Genel Kurula gelmesinde fayda var. Dünyanın hangi Parlamentosunda bu kadar çıkardığı kanun Anayasa'ya aykırılıktan bozulan başka bir Parlamento var? Bu aslında biz milletvekilleri için de çok sempatik bir durum değil değerli arkadaşlar.

Şimdi, kanuna her ne kadar müspet oy verecek olsak da fırsat bulmuşken Millî Eğitim Bakanlığında yaşanan bazı çok temel sorunlara da değinmek istiyorum: Bilmenizi isterim ki Millî Eğitim Bakanlığı dışında hiçbir bakanlığın -eğer hafızam beni yanıltmıyorsa- taşra denetim birimi yok, hiçbir bakanlıkta üç tane ayrı denetim birimi de yok. Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığında Teftiş Kurulu Başkanlığı var, eski adıyla İlköğretim Müfettişler Kurulu Başkanlığı var ve İç Denetim Birimi var.

Sayın Bakan, bu üç denetim birimi de birbirleriyle çatışma hâlinde. Statü bakımından çatışma var, kadro bakımından çatışma var, özlük hakları bakımından çatışma var. Ancak bu getirdiğimiz acil düzenlemenin dışında, Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili gerçekten denetimle ilgili de dip doruk, doğru dürüst uygulanabilirliği olan, kullanılabilirliği olan bir düzenlemenin de süratle yapılması mecburiyeti var.

Şimdi, müfettişlik denetim sistemi önemli, ama mesela ilköğretim müfettişi, Millî Eğitim Bakanlığındaki bir iç denetçiden 1.700 lira eksik para alıyor. Bir eğitim müfettişi, Bakanlık müfettişinden bin lira, yani 1 milyar eksik para alıyor.

 

Sayın milletvekilleri, hemen hemen aynı işi yapıyorlar, biri ilköğretim okulunu denetliyor, biri liseyi denetliyor. Bin lira fark olur mu? Bu kabul edilebilir mi? Biz, Bakanlık müfettişlerinin geliri düşsün demiyoruz, ama ilköğretim müfettişi, yani yeni adıyla eğitim müfettişinin gelirinin de bu paralellikte ayarlanması lazım. Böyle bir adaletsizliğin, böyle bir yanlışın Millî Eğitim Bakanlığında yapılmasını da ayrıca kabul edemiyorum, bir eğitimci olarak kabul edemiyorum.

Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığındaki müfettiş arkadaşlarımızın diğer bakanlıklardaki denetim elemanlarıyla da arasında büyük gelir uçurumu var Sayın Bakan. Şimdi, diğer kurumlarda çalışan merkez ve taşra denetim elemanlarının tamamından, 800 bin lira ile 1 milyar 700 bin lira arasında daha düşük ücret veriyorsunuz Millî Eğitim Bakanlığı müfettişlerine. Ee, bu caiz midir? Ondan sonra onlardan iş bekliyorsunuz, ondan sonra onlardan eğitimin kalitesinin artmasını bekliyorsunuz ve sekiz yıldır eğitimin kalitesi de süratle aşağı düşüyor.

Tek sebep tabii ki bu değil, ama yani 4.500 kişilik denetim kadronuza ve onların yönlendirmesiyle taşrada, alandaki eğitim kadronuza bir şevk, bir aşk, bir ışık vererek, gerçekten inançla, umutla Türk eğitim sisteminin istenildiği noktaya gelmesi konusunda şu iktidarın sekiz yıldır en ufak bir olumlu çabası, icraatı olmamıştır.

Şimdi, aslında eğitim müfettişliğiyle ilgili temel sorun YÖK'ün yaptığı büyük bir yanlışlıktan kaynaklanmaktadır. YÖK, yanılmıyorsam, 1997 yılında müfettiş yetiştiren eğitim yönetimi, teftiş, planlama, ekonomi bölümlerini kapattı. Eskiden, eğitim müfettişi Ankara Üniversitesinde ve diğer bazı üniversitelerde gerçekten o dal üzere eğitim alarak yetişirdi. Şimdi, sanıyorum, Hizmet İçi Eğitim Enstitüsünde bir öğretmeni 200 saat kursa alıyorsunuz, karpuz yetiştirir gibi müfettiş yetiştiriyorsunuz. Böyle bir şey olur mu Sayın Bakan? Eğitim işine ciddi bakmayacaksak hangi işe ciddi bakacağız? Bunların düzelmesi lazım.

Bakın, Bakanlık camiasında bir önemli -sorun çok da- sorun da şu: İl millî eğitim müdür yardımcıları var, ilçe millî eğitim müdür yardımcıları, şube müdürleri var, şefler var. Bunlar, yaptıkları iş olarak, yetki ve sorumluluk olarak oldukça üst noktalardalar, ama bir il millî eğitim müdür yardımcısı ildeki halk eğitim müdüründen az para alıyor. Sayın Bakan bu olur mu? Öğretmenlerin derdini açarsak herhâlde ağlayacağız. Bunların düzelmesi lazım. Yani, Bakanlık bu işler için de var.

Sayın milletvekilleri, haziran, temmuz, ağustos ayları Millî Eğitim Bakanlığında personel hareketliliğinin, personel transferlerinin yaşandığı bir dönemdir. Bu konuya ilişkin de çok temel sorunlarımız var. Ama önce bir iki şeyde Sayın Bakanı uyarmak istiyorum.

13 Ağustosta bir yönetmelik yayımladınız. Eğitim Kurumları Yönetici Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğini değiştirdiniz. Bununla kurumlar arası, özellikle Anadolu lisesi, Anadolu öğretmen lisesi, fen liseleri gibi kurumların yönetici atamalarında yeni çarpıklıklara, adaletsizliklere yol açıyorsunuz. Bu, bir.

Anadolu öğretmen liselerini Anadolu türü okullarla aynı kefeye koymak hangi bilimsel izahatla açıklanabilir? Sayın bürokratlar... Siz, tabii cevap veremezsiniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) - Genel Kurula hitap edin lütfen.

ENGİN ALTAY (Devamla) - "Siz veremezsiniz." demedim Sayın Bakan. Bu, yanlış bir iş. Sayın Bakan bu yanlış bir...

Türkiye'de Anadolu öğretmen liseleri eğitim alanında başarılarını ispatlamış, fen liseleriyle at başı giden okullarımızdır. Siz, şimdi Sinop Anadolu Öğretmen Lisesini Ayancık Anadolu Lisesiyle aynı kategoriye nasıl koyarsınız? Böyle bir şey olamaz sayın milletvekilleri? Bir eğitimci olarak olabildiğince sakin feryadımı dile getiriyorum. Bu, yanlıştır.

Bakın, bu yönetmelikle fen ve sosyal bilimler liselerini ayrı kategoride tutuyorsunuz -bu sosyal bilimler liseleri Sayın Çelik'in vizyonuydu, hayalleri idi- Anadolu öğretmen liselerini diğer Anadolu türüyle aynı kategoriye koyuyorsunuz. Bu Anadolu öğretmen liselerinin başarısından bir rahatsızlığınız mı var Sayın Bakan?

Sayın milletvekilleri, sizden rica ediyorum, şu Anadolu öğretmen liselerine bir bakın. Eğitim alanında nasıl büyük başarılara imza attıklarına bir bakın.

Sayın Bakan, lütfen bu yanlıştan dönün. Bana göre bir yanlış daha yapıyorsunuz. Genel liselerinin tümünü Anadolu lisesi yapmak tasarınız, düşünceniz var; yanlıştır. Bence bundan da dönün.

Şimdi, kendi ilçemden örnek vereyim: Erfelek'teki liseyi gerçi orası çok programlı ama küçük bir ilçedeki genel bir liseyi Anadolu lisesi yapacaksınız ama il merkezinde de örneğin işte, Kastamonu'da Abdurrahmanpaşa Lisesi gibi çok büyük, alanında kendini kabul ettirmiş ve fakir ama başarılı çocukların yarışarak girip çok iyi eğitim aldığı okullarla bir tutacaksınız. O zaman bu "Anadolu" ibaresini kaldıralım, hepsi genel lise olsun. Bu da bir yanlış Sayın Bakan. Bütün liseleri, genel liseleri Anadolu lisesi yapacaksınız, Anadolu liselerinin dışındaki, Anadolu lisesi sınavına girip başarılı olamayan çocuklara da "Git sen meslek okuluna" diyeceksiniz.

Mesleki yönlendirme yapacaksanız ilköğretimin beşinci, altıncı sınıfında başlarsınız, yeteri kadar PDR uzmanı bulundurursunuz, rehber öğretmen bulundurursunuz öğrencileri mesleki yönlendirme ile gerçekten okumaları gereken alana yönlendirirsiniz.

 

Sizinki yolu kesip mecburi dönüş vermek gibi. Siz şimdi kavşakta, Kızılay'da meşhur bir sola dönüş yasak tabelası var. Siz de şimdi onun gibi yapıyorsunuz. Yolu kesiyorsunuz, sen buraya... Trafik polisi mi Millî Eğitim Bakanlığı? Trafik polisi gibi Millî Eğitim Bakanlığı uygulaması olabilir mi sayın milletvekilleri? Bunlar ciddi işler. Bu yanlıştan da dönülmesi lazım.

Gene kamuoyunda tartışılan seviye belirleme sınavı. İlk geldiğinde bu Parlamentoda, bu kürsüde dedik ki: "Bu yanlıştır. İlköğretim dördüncü sınıftan itibaren öğrencileri dershaneye yönlendirecek uygulamadır." E şimdi, biraz denendi, bundan da vazgeçileceğine dair emareler, duyumlar var. Allah aşkına sayın milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığı yazboz tahtasına dönüşüyor.

Ben bir zaman burada bir laf etmiştim, Sayın Köksal Toptan'a cevap hakkı doğmuştu. "Gelmiş geçmiş birçok Millî Eğitim Bakanı 'Millî Eğitim Bakanlığında reform yapacağım, iz bırakacağım.' diye yara bırakıp gitti." demiştim. Şimdi o noktadayız, lafımın da arkasındayım ama ben o zaman "tümü" demiştim, şimdi "bir kısmı" diyorum kimseye cevap hakkı doğmaz.

Şimdi, Sayın Bakan, bu SBS'yle ilgili de milletin kafasındaki kargaşaya bir an önce son verin. Eğer kaldıracaksanız, şu an yedinci sınıfta okuyan, şu an altıncı sınıfta okuyup SBS'ye girmiş çocukların durumu ne olacak? O sınavlar niye yapıldı? O emek, o heyecan niye bu millete yaşatıldı? Eğitimle ilgili meseleler bir kere konuşulur, adam gibi konuşulur, bütün taraflarla konuşulur, bir kere karar verilir ve ilanihaye gidilir.

Bana hep soruyorlar: "Efendim eğitim politikası..." Ya eğitimle ilgili -Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok- şekli, standartları belli, değişen, gelişen dünya belli ama Türkiye nedense bir türlü, bir türlü bu konuda kendine bir rota bulamadı. Bıraktım hükûmetten hükûmete politika değişikliğini, bakandan bakana eğitim politikası değişiyor. Aynı partinin içinde, bir bakan böyle gidiyor, bir bakan böyle gidiyor, bir bakan "sarı" diyor, öbürü "kırmızı" diyor. Böyle şey olur mu sayın milletvekilleri? Hükûmetin, bu konuda, diğer bakanlarını da -boş Bakanlar Kurulu- göreve çağırıyorum; hükûmet bir bütündür, eğitim de bu ülkenin en önemli meselesidir.

Bu vesileyle, hafta sonu SBS sınavına girecek sevgili öğrencilerimin tümünün gözlerinden öpüyorum, onlara başarılar diliyorum.

Şimdi, Sayın Bakan, dün komisyonda da söyledim. Atama ve yer değiştirme 2010 takviminde iller arası ve il içi atamalara yönelik yeni bir norm belirleme süreci başlattınız. Dün demiştim ki: "4 Haziran yer değiştirme başvurularının son günü, bunu uzatın." Bak muhalefet işe yarıyor, duydum ki bu uzamış. Çok teşekkür ediyorum. Yani dünkü komisyondaki uyarımız gerçekten bir işe yaramış. E, bizi hep dinleseniz hep iyi şeyler yapacaksınız, her zaman bizi dinleyin.

Şimdi, arkadaşlar, yalnız burada şöyle bir durum var: Bu sürenin uzamasından memnuniyetimi belirtiliyorum. Ancak, iller arası yer değiştirme talebiyle il içi yer değiştirme talebi eş zamanlı yani Ankara'dan İstanbul'a bir öğretmen tayin isterken Kadıköy'den Üsküdar'a da bir öğretmen eş zamanlı tayin istiyor. Bu olmaz, önce il içini bitirirsin, sonra iller arasını açarsın. Ne olacak şimdi? Ankara'dan İstanbul'a öğretmen tayin istedi, öğretmen gitti ama aynı zamanda Yenimahalle'den Çankaya'ya da öğretmen tayin istedi ama ora dolu idi, öğretmen gidince boşaldı. Anlatabildim mi? Bunun da düzelmesi lazım, bu konuda da ek atama, yer değiştirme başvuru süreçlerinin başlatılması lazım. Bunu sizden talep ediyoruz.

Bir çelişki de şudur sayın milletvekilleri: Kılavuzda birinci bölgede 85 bin, ikinci bölgede 41 bin, üçüncü bölgede 14 bin olmak üzere 141 bin açık görülüyor. Ancak, atamada yani yer değiştirmeye açılma bakımından birinci bölge 20 bin -küsurları söylemiyorum- ikinci bölge 10 bin, üçüncü bölge 14 bin, 45 bin kişiye transfer şansı sağlanıyor. 145 bin boşluk varsa -bölge bölge diyorum- e bunun tümünü aç. Niye yorgunu yokuşa sürüyorsun? Bunu da anlamak mümkün değil.

Şimdi, bu özür grubu atamalarıyla ilgili de çok mağduriyetler var Sayın Bakan. Gerçi bir parça düzelme oldu ama bu konuda Bakanlığın daha hassas davranmasını, karı kocayı birbirinden ayrı yatırmamasını bekliyoruz.

Ayrıca, yine çok tartışılan, geçen de burada bir milletvekilimizin, MHP milletvekilimizin gündeme getirdiği konuyu tekrar hatırlatmak istiyorum. Bir eğitimci olarak serbest kıyafete kesinlikle karşıyım, doğru değildir, hele Türkiye'de Finlandiya olsak eyvallah, Norveç, İsveç olsak eyvallah ama Türkiye'nin tüm okullarında tek tip kıyafet de bir o kadar yanlıştır. Bir ilçede dört ilköğretim okulu varsa dördünün değişik formaları olursa o ilçede dört çiçek görürsünüz, yoksa tek çiçek görürsünüz. Bu konuda, mevcut uygulamada bazı tadilatlar yapılabilir ama kesinlikle serbest kıyafete de tek tip kıyafete de şiddetle karşı çıkarız, eğer olursa. Bunları şu anda tartıştığınızı biliyorum, bundan da lütfen geri adım atın.

Sayın Bakan, Uşak Eşme'de yaşananları anımsatmak için söylemiyorum, yaklaşık bir buçuk-iki ay oluyor ancak bu talihsiz, bu kötü olayın sonrası için Bakanlığın neler yaptığını merak ediyorum yani sayın milletvekilleri YİBO'ları söylüyorum. Türkiye'de 574 tane yatılı ilköğretim bölge okulunda okuyan 265 bin çocuğumuzun yaşadığı psikolojik sorunların, hijyen ve gelişim sorunlarının, sosyal ve kültürel sorunlarının çözümüne yönelik, iki aydır, Eşme'deki talihsiz olaydan sonra Bakanlığın iki ay boyunca YİBO'larla ilgili ne tür önlemler, tedbirler aldığını da merak ediyorum.

Benim ilk tavsiyem, bu PDR meselesini daha bir ciddiye almanızdır. Türkiye'de bir an önce sade YİBO'lar değil bütün okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarındaki bu rehberlik hizmetleri

konusunda çok acil bir atağa geçmenize ihtiyaç var. Bırakın okul öncesindeki okullaşma biraz geç yürüsün ama mutlaka, PDR hizmetlerini okullarda maksimum düzeyde uygulayacak çareleri bulmak zorundasınız.

Bizim şimdi, tabii, en önemli sorunlarımızdan birisi Türkiye'de 1,5 milyon insanı ilgilendiren, atama bekleyen öğretmenlerimizin sorunlarıdır. Şimdi Türkiye'de 59 bin eğitim kurumunda 16 milyon öğrencimiz, kimi rakama göre 600 bin kimi rakama göre 700 bin öğretmenle mucize yaratmaya çalışıyor. Sayın Başbakan her vesileyle Türkiye'nin ne kadar büyüdüğünü, çağ atladığını çığ atladığını söylüyor ama komşumuz, bizim beşte 1'imiz Yunanistan'da öğretmen başına 10 öğrenci düşerken, Türkiye'de 34 öğrenci düşüyor ve 300 bin öğretmen de çocuklara kavuşma hasretiyle yanıp tutuşuyor.

Şimdi, arkadaşlar, 7.540 ilköğretim okulunda, 962 orta öğretim okulunda, kurumunda, 8.588 okul öncesi kurumda ikili eğitim yapıldığını biliyor musunuz? Hele, okul öncesinde ikili eğitimi çıksın da şurada bir eğitimci -eğitimci milletvekili var- birisi bana izah etsin. Pedagojik olarak okul öncesinde ikili eğitimi biri izah etsin. Olmasın kardeşim, olmuyorsa olmasın ama ikili olmasın. Okul öncesinde ikili eğitim olur mu ya! Bu gaflettir, bu yanlıştır. Şimdi, tablo bu, manzara bu.

Şimdi, geçen gün Plan ve Bütçe Komisyonundan arkadaşlar beni aradılar, 70 bin kadro diye... Biraz sevindik, ama öğrendik ki bunun 70 bini de 2010'da kullanılmayacak. Şimdi Sayın Bakandan burada bir cevap bekliyoruz, bendeki bilgi 2010'da 25 bininin kullanılacağıdır. Bu olmaz, bu 70 bini derhal 2010'da kullanmalıdır Hükûmet. Yetmez, 70 binin öncesinde bu hazirandaki 10 bin alım yapılmalıdır. Yetmez, 10 bin alımın 8-9 bini zaten sözleşmelilerden olacağı için, derhal bir ek sözleşmeli, en az 10 bin acil alım yapılmalıdır. Bu 70 bin alımda da gene sözleşmeliler öncelikle gireceği için, tekrar en kötü ihtimalle 70 bin ek sözleşmeli öğretmen alınmalıdır eylüle kadar. Bu alınmazsa biz bu kavgayı sürdüreceğiz. Ancak, 70 bin kadro, 70 bin ek sözleşme...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkanım, iki dakika verseniz de bitirsem böyle.

70 bin kadrolu, 70 bin ek sözleşmeli, haziranda 10 bin kadrolu, 10 bin de ek sözleşmeli alırsanız, atama bekleyen öğretmen sayısı 100 bine iniyor ancak. Bitmiyor, sayın milletvekilleri bitmiyor. Bunları alırsanız da, demin verdiğim, Yunanistan'la mukayese ettiğim rakama yine yaklaşamıyor, yakalayamıyoruz. Bütün bunları yaptığımızda, yani 2010 yılında kadrolusu, sözleşmelisi 160 bin öğretmen aldığımızda -ki, bu alınmak zorundadır artık- gene de öğretmen başına düşen öğrenci bakımından Yunanistan'ın çok gerisinde kalıyoruz. Bu ayıp değil mi yahu! Bırakın, şu Yunanistan'ı bari geçelim.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan, bu konuda hiçbir gerekçeniz olamaz, hiçbir mazeretiniz olamaz, yani "Para yok." diyemezsiniz, "Ekonomik hacmimiz dünyanın 16'ncısı, Avrupa'nın 6'ncısı" diyorsunuz ya. Bütçe belli, kaynaklar var, biz bunları biliyoruz ama niyetinizi anlayabilmiş değiliz. Neden bu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen sözünüzü bağlayınız.

Buyurunuz.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Öğretmenlere yönelik bu nakıslığınızı anlamak da mümkün değil. Sizi de bir öğretmen yetiştirdi, buradaki bütün milletvekillerini de öğretmenler yetiştirdi, çocuklarımızı da onlara teslim etmişiz.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; bu atama bekleyen öğretmen arkadaşlarımızın durumu, Türkiye'nin, Türk milletinin hak etmediği bir durumdur. Parlamento bu olaya el koymalıdır. İktidar partisinin milletvekillerinin vicdanlarına, kalplerine sesleniyorum: Bu konuda sizler de mensubu bulunduğunuz siyasi partinin Hükûmetini bu konuda biraz lütfen uyarın, ikaz edin. Gerekirse yalvaralım. Ben, atama bekleyen öğretmenler için Millî Eğitim Bakanının önünde diz çökmeye hazırım.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) - Aman çökme!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bakın, dalga geçme, o 300 bin adamla dalga geçme. Yazık, onlar aç. Sen açlık, işsizlik ne demek biliyor musun? İşsiz insan -gene söyledim, gene söylüyorum- sudan çıkmış balık gibidir. Onlarla dalga geçilmez sayın milletvekili.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Selamlama yapayım Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Lütfen çok kısa...

ENGİN ALTAY (Devamla) - Evet, bu kanuna olumlu oy vereceğiz ama atama bekleyen 300 bin öğretmenin davası, partimizin de davasıdır, Genel Başkanımızın da davasıdır; sonuna kadar sahip çıkacağız, bunu savunacağız, bunun takipçisi olacağız.

Ben, tekrar, Sayın Bakana, Sayın Hükûmete bu konuda biraz daha insaf, biraz daha vicdan ve sağduyu çağrısı yapıyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Altay.