4 Vakıf Üniversitesi 13 Nisan 2010

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Sinop Milletvekili Engin Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, birkaç haftadır bir türlü tamamlayamadığımız vakıf üniversiteleri kanununu görüşüyoruz. Bu konuya geçmeden önce, son günlerde ülkemizde yaşanan bazı olaylar, ülkemin geleceğiyle ilgili, toplumumuzun içinde bulunduğu iç barışın zedelendiğine dair ciddi karamsarlık ve endişelere beni sevk ediyor. Şimdi, tabii, şöyle düşündüm biraz önce: "Fırat'ın kenarında kaybolan koyunun hesabını veremem." diyen Hazreti Ömer'e bak, bir de ülkeyi bu hâle getiren Başbakana bak. Çok şükür ikisi de Müslüman da yani bunların aldığı İslam eğitimi, İslam anlayışı arasındaki bu farka dikkatinizi çekmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, terör, Türkiye'de maalesef hep var olmuştur, özellikle 83-84'lü yıllardan itibaren acımasız yüzünü göstermiş, Türkiye bu konuda büyük bedel ödemiştir. Yalnız, iktidarınızın sekizinci yılında, Türkiye bir de anarşiyle tanıştı; yani terör bir dertti, sayenizde, Türkiye'yi getirdiğiniz sosyoekonomik nokta Türkiye'ye yeniden anarşi belasının musallat olmasına sebep oldu. Hükûmeti bu konuda daha sorumlu, daha duyarlı olmaya çağırıyorum. Özellikle Van'da ve Samsun'da yaşanan olayları "münferit olaylar" diye geçiştirmek falan mümkün değildir yani bu olayların üstünde, bu yaşananların üstünde Hükûmetin böyle pişkin pişkin oturmasını anlamak da mümkün değildir. Cumhuriyetimiz seksen yedi yıllık, demokrasimiz altmış yıllık. Burası bugün bir milletvekilimizin de söylediği gibi ne Hitler'in Almanya'sıdır ne Mussolini'nin İtalya'sıdır sayın milletvekilleri. Burası, Büyük Atatürk'ün kurduğu, barış üzerine, kardeşlik üzerine kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'dir ve böyle de sonsuza kadar kalacaktır. (CHP sıralarından alkışlar) Bu duygularımı sizlerle paylaşmayı bir görev sayıyorum.

Sayın milletvekilleri, konumuz eğitim. Ben, 7 Nisan günü, bu Genel Kurulda, atama bekleyen öğretmenlerin sorunlarıyla ilgili bir konuşma yaptım. Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımla beraber, bir Meclis araştırması açılmasını teklif ettik. Bakın, bugün, ne güzel, bütün grupların iş birliğiyle, mutabakatıyla, Türkiye'de hızla yaygınlaşan kanser vakalarının araştırılmasına yönelik bir komisyon kurduk. Yani bu çok önemli ama 300 bin insanı yok sayan bir Parlamento ben tasavvur edemiyorum. Şimdi, bunu burada reddettiniz. Peki, Hükûmete soruyorum, gerçi Millî Eğitim Bakanı burada yok. Ben 7 Nisan günü dedim ki: "Müzik öğretmeni adayı Emre Yılmaz böbreğini satışa çıkardı." Dedim ki: "AYÖP Platformu Başkanı, atama bekleyen öğretmen Şafak Bay kemik kanseriyle boğuşuyor, yurt dışına tedaviye gitmesi lazım, sosyal güvencesi yok." Dedim ki: "Bursa'da Fikret Ercan, atama bekleyen öğretmen, intihar etti." 7 Nisan günü, ben bunları söyledim. Şimdi, Sayın Hükûmete soruyorum: Bu Hükûmet, bu 7 Nisanda söylediğim bu üç somut, vahim durumla ilgili ne yapmıştır?

K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Hiçbir şey yapmadı.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Ortalığı karıştırıyor, ortalığı.

ENGİN Altay (Devamla) - Ee şimdi o Hükûmet ne işe yarar? Bu durumla ilgili bir şey yapmayan Hükûmet, Allah aşkına, ne işe yarar? Devletin rutin işlerini bürokratlar yürütüyor zaten. Yani burada, geçen, annesi cezaevine girdiği için çocuk intihar edince Millî Eğitim Bakanlığı annesinin o taahhüt ettiği parayı ödemesini biliyor ya! Yani bu Hükûmeti baştan dövmek lazım, testiyi kırdıktan sonra yapıyor bu işleri. Hükûmetin, bu testi misali, bir ders alması... Kimden alacak? Hükûmete kim ders verir? Hükûmetin sorumlu olduğu yer önce millettir, sonra bu Parlamentodur. Parlamento, bu Hükûmetin her yaptığı yanlış, eksik, hatalı, hakkaniyet ve insaniyet dışı iş ve işlemi tasdiklemek zorunda değil ki. Böyle Parlamento olur mu?
Şimdi, sayın milletvekilleri,
Millî Eğitim Bakanlığı -Millî Eğitim Bakanımız da yok- İç Denetim Raporu açıklandı.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Orman Bakanımız var!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Çok ilgili, Çevre ve Orman...

Millî Eğitim Bakanlığının kendi İç Denetim Raporu'nda "133.317 öğretmene ihtiyaç var." diyor.
Şimdi, bunu Millî Eğitim Bakanlığı yok sayıyor. Ya, bunu CHP söylemiyor, MHP söylemiyor, BDP söylemiyor, Millî Eğitim Bakanlığı İç Denetim Raporu söylüyor.
Şimdi bakın, Türkiye'de 300 bin insana, gene bu mayıs ayında bir kâbus yaşatacak bu Hükûmet. Şimdi, önümüzdeki günlerde, televizyonların alt yazılarında "Flaş! Flaş! Flaş! Millî Eğitim Bakanlığı 10 bin yeni öğretmen alacak." Gazetelerde, televizyonlarda haber. Bu 300 bin aile için de bir heyecan, bir umut ışığı doğacak. Tavsiye etmiyorum, beni dinliyorlarsa şimdilik doğmasın ama biz bu işin peşini de bırakmayacağız.

Şimdi, sayın milletvekilleri, bunu daha önce de yaşadık. Bu 10 bin öğretmenin yaklaşık 8-9 bini, sistem içindeki "sözleşmeli öğretmen" ve "usta öğretmen" adıyla çalıştırılan arkadaşlarımız üzerinden doldurulacak.
Şimdi, bir Hükûmet millete yalan söyler mi? "10 bin yeni öğretmen alınacak." diye basına bu geçecek.

Şimdi, iki gündür, inanın sayın milletvekilleri, abartmıyorum, 200'ü aşkın mesaj aldık. Bütün bu arkadaşlar, benim meslektaşlarım "Haziran aldatmacası." diyor, başka bir şey demiyor. Hükûmeti buradan uyarıyorum: Ya böyle bir yeni öğretmen alacağız demeyin. Deyin ki "Efendim, sistem içindeki sözleşmeli öğretmenleri kadroya geçireceğiz." deyin, insanlık bunu gerektirir, doğru dürüst siyaset bunu gerektirir. Ya da ne yapın edin, gidin, IMF'ye mi yalvaracaksınız, Dünya Bankasına mı yalvaracaksınız, Başbakanı abluka altına mı alacaksınız. Yahu, Başbakana şunu sorsanıza kardeşim: "Sayın Başbakan, sen 2002 yılında...

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Başbakan Amerika'da. Yanına yaklaşamıyorlar Başbakanın!

ENGİN ALTAY (Devamla) - ...İzmit'te, Antep'te, Samsun'da ve İstanbul'da bu işsiz öğretmenlere şeref sözü verdin mi, vermedin mi?" diye bir sorun canım! Tutanaklar var, belgeler var. Sayın Başbakanın verdiği sözler var. E, şimdi, "Dün dündür, bugün bugündür." Demirel'e ait bir söz ama tatbikatına baktığınız zaman Recep Tayyip Erdoğan'la anlam bulan bir söz hâline geldi. Böyle başbakanlık olmaz.

Başbakanların eksiği olabilir, şartlara göre bazı konularda eksik iş ve işlem yapabilirler ama ben biliyorum ki 133 bin öğretmen açığını kapatmak, devletimize -büyük devletimize- çok büyük bir yük değildir. Nerelere ne paralar harcanıyor? Hep söylüyoruz. Özel uçakla kına gecelerine gidiyorsunuz ya! Ayıp değil mi?
Bu rakam -Sayın Bakan, belki siz konuya vâkıf değilsiniz- 300 bin rakamı hayalî bir rakam değildir. Yaklaşık 200 bin, sistem dışında öğretmen var. Efendim, 73 bin tane, Millî Eğitim Bakanlığında, sistem içinde ama sözleşmeli öğretmen var ve 55 bin tane de ücretli var. Onların durumu daha bir vahim, sözleşmelilerin ve ücretlilerin durumu daha vahim. 24 Kasım Öğretmenler Günü'nde "Siz şöyle durun, sizi öğretmen saymıyoruz." diyorlar. Ayıp değil mi? Ayıp değil mi? Böyle bir şey olabilir mi Sayın milletvekilleri?

Daha nisan ayındayız, Nisanın 13'ü bugün...

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Ağustosa da alacağız, merak etme.

ENGİN ALTAY (Devamla) - ...bu haziran aldatmacasına direneceğiz. Her vesileyle, her fırsatta, bu kürsüye Anayasa değişikliği için çıktığımızda da, Tarım Kanunu için, Süt Kanunu için, Kooperatifler Kanunu için çıktığımızda da bu atanmayan öğretmenlerin hesabını sormaya devam edeceğiz.

Bak, şimdi yükseköğretimle ilgili burada hazırlıklarım var, bunlara gelemedim bile daha. Ama bu durum vahim bir durum sayın milletvekilleri. Bu konuda Hükûmeti, yüce Meclisi, özellikle yüce Meclisin iktidar partisine mensup milletvekillerini bir daha duyarlı olmaya çağırıyorum. Lütfen, bu haziran ayında yaşanacak olan trajediye izin vermeyelim. Allah aşkına hepimizin çoluk çocuğu var ya! Hepimiz anneyiz, babayız. Böyle bir şey olabilir mi? Buna sessiz kalabilir misiniz? Nasıl kalırsınız? Ben bunu anlamakta güçlük çekerim, olmaz. Toplum sorunlarına kulağını kapayan, gözlerini kapayan, ağzını kapayan bir parti olmaz, bir Parlamento olmaz. Bu sorun karşısında ben yüce Meclisin, gerçekten samimiyetle iyi niyetle bir sorumluluk içerisinde Hükûmete yönelik eleştirilerini, baskısını sürdüreceğine inanıyorum, en azından inanmak istiyorum.

Bakın, biz şimdi sizin yaptığınız her şeye bazen karşı çıkınca siz diyorsunuz ki: "Her şeye karşı çıkıyor." Güvenimiz yok size. Bakın, bu sefer güvenimizi nasıl sarsmışsınız?

Şimdi, sayın milletvekilleri önümüzdeki ay SBS sınavları var, ilköğretimden ortaöğretime geçiş sınavları var, milyonlarca aile 6, 7 ve 8'inci sınıftaki çocukları bu sınavlara hazırlıyoruz, siz de hazırlıyorsunuz, ben de hazırlıyorum.
Şimdi, maç başlamış, kuralları bunun 1 Kasım 2007'de belirlenmiş, ortaöğretime geçiş yönergesi hazırlanmış, sistem işliyor. Şimdi haydi buyurun, size yeni bir garabet daha, yeni bir skandal daha. 2 Nisan 2010'da bu yönergede bir değişiklik yapmış Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu.

Bakın, sayın milletvekilleri, milyonlarca aileyi ilgilendiren bir meseleden bahsediyorum.
Başkanım, bu on beş dakika mı, on mu?

BAŞKAN - On beş dakika.

ENGİN ALTAY (Devamla) - On beş... Üç dakika mı kaldı?
Şimdi sayın milletvekilleri, bu yönetmelik değişikliğiyle çeşitli adlar altında -sizin çocuklarınızı da ilgilendiriyor, bunu iyi dinleyin- yurt dışında uluslararası yarışmalara gidip derece yapanlara yaptıkları dereceye göre sınıf puanı veriyorlar -bak bak, sınıf puanı- gitmek bile yeterli derece yapamazsan. Peki, bu uluslararası yarışmalara kim gidiyor? Sizin çocuklarınız gidebilir, hadi benimki de gidebilir. Milletin çocukları mı gidiyor? Bu uluslararası yarışmaya Millî Eğitim Bakanlığına bağlı resmî okullar mı gidiyor, yoksa F tipi okullar mı gidiyor?

K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- F tipi...

ENGİN ALTAY (Devamla) - F tipi gidiyor.
Şimdi, Çorlu -Sinop'tan örnek vermiyorum- Tekirdağ'ın Çorlu ilçesinden, daha geçenlerde Nebraska'ya -Nebraska'ya ben de gittim, bizim Türkiye'nin Bayburt'u gibi bir yer- Çorlu'dan bir okul gitmiş, yarışmaya katılmış, yirmi tane madalya...
Şimdi, Çorlu'dan 20 çocuk, eşitleri arasında ayrıcalıklı. Niye? O özel kolejde okuduğu için ve özel kolejde F tipi yarışmaya gittiği için. Bu, adalet falan değil. Ya partinizin adını değiştirin ya bu işi adaletli yapın. Böyle şey olur mu ya? Buna isyan etmeyeceğiz de neye isyan edeceğiz? Sınava bir buçuk ay kala yapıyorsun bunu. Ayıp!
Bak, bu yanlış falan demiyorum, bu mahkemeden döner de -bu konuda Danıştaya gidilmiş- ama bu, yanlışın ötesindedir. Bu, düpedüz ayıptır, gerçekten ayıptır. Bir öğretmen olarak, bu çağda, bu dönemde, Bakanlıkta, Türkiye Cumhuriyeti devletinde böyle bir ayrımcılığın yapılmasını kınıyorum.

Sayın milletvekilleri, buralardan çok insan geldi geçti. Bizler de sizler de gelip geçeceğiz. Üç günlük dünya, iyi anılmak lazım. Ne derler? "Ölünün arkasından konuşmayın." derler. Ee, siz böyle yaparsanız hepinizin arkasından yüz yıllarca konuşacaklar. Konuşturmayın arkanızdan.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Biz, hayırla yâd ederiz sizi.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Yani parti disiplinini ben de bilirim, kabul ederim. Bizim de partimizin bir disiplini var ama sayın milletvekilleri, lütfen...

Bak, şimdi "Yargı bizi kuşattı." diyorsunuz "yargı yapacağız..." kendinizce. Peki, yürütmenin yasamayı bu denli tahakküm altına almasını içinize sindirebiliyor musunuz? Böyle şey olur mu?

Evet, milletvekiliyiz, parti disiplini var, şu var bu var ama iki yere hesap vereceğiz. Bir bizi buraya gönderenlere hesap vereceğiz, bir de öbür tarafa hesap vereceğiz. Bakın, bakın... Tabii, tabii, tabii... Şimdi belki ben beş vakit namaz kılamıyorum, zaman zaman orucumu da aksatıyorum ama...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Altay, konuşmanızı tamamlayınız; buyurun efendim.

ENGİN ALTAY (Devamla) - ...ben, yüce dinimizi çok iyi biliyorum ve bir şeyi biliyorum sayın milletvekilleri; benim üzerimde ve partimin üzerinde kul hakkı yok. (CHP sıralarından alkışlar) Sizin üzerinizde, Genel Başkanınızdan başlayarak AKP'nin üzerinde epey bir diyetle ödenmesi bile mümkün olmayacak kadar kul hakkı var. Allah sonunuzu hayır etsin, gidişiniz iyi gidiş değil.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)