ATAMASI YAPILMAYAN 300 BİN ÖĞRETMEN 7 NİSAN 2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nun, 06.04.2010 Salı günlü, 82. Birleşiminde okunan (10/654) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul'un 07.04.2010 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ilk söz Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay'a aittir.

Buyurun Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yaklaşık 1,5 milyon insanımızı doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen ve maalesef sık sık trajik sonuçlar doğuran çok büyük bir toplumsal sorunumuz var. İktidarı devraldığınız Türkiye'de sayısı 60 bin olan, bugün itibarıyla 300 bine ulaşan atama bekleyen öğretmenlerin, onların ailelerinin mağduriyetinden bahsetmek istiyorum. Bu çerçevede verdiğimiz bir Meclis araştırma önergesinin bugün bu Parlamentodan kabul görerek bu toplumsal trajik sorunun çözümüne katkı sağlayacağınıza da gerçekten yürekten inanıyorum. Ve yüce Meclisin sayın üyelerine, milletin yetkisini burada kullanan siz saygıdeğer milletvekillerine, bugün bu trajik duruma bir son vermeniz için bir öğretmen olarak, geçmişte de beş yıl işsiz kalmış, atama beklemiş bir öğretmen olarak yüce heyetinize yalvarıyorum. Gelin, bu trajik sorunu bugün burada el birliği içinde çözelim sayın milletvekilleri.
Sayın milletvekilleri, tablo şudur: Eğitimdeki tablo, maalesef biraz önce konuşan iktidar partisi sözcüsünün söylediğinin tam tersidir.

Bugün itibarıyla Türkiye'nin 9.439 yerleşim biriminde okul yoktur. 667 bin öğrencimizi -ki bunların içinde altı yaşında çocuklar da var- her gün taşıyoruz. Öğretmen başına ispanya'da 14, Yunanistan'da 10, Portekiz'de 12 öğrenci düşerken Türkiye'de öğretmen başına 34 gibi çok büyük bir rakamda öğrenci düşüyor.
Sayın milletvekilleri, bugün okul öncesinde 8.588 kurumda, ilköğretimde 7.540 kurumda, ortaöğretimde 962 kurumda ikili öğretim yapan bir millî eğitim sistemiyle karşı karşıyayız ve daha vahimi, 11.349 okulumuzda bugün, birleştirilmiş sınıflı ilköğretim okullarında eğitim öğretim yapılıyor. Meslek liselerinin, imam hatipler hariç, derslik başına düşen öğrenci sayısı 40,5'tir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Şubat 2010'da yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı İç Denetim Raporu'nda sistemde olması gereken öğretmen miktarı 717.824'tür, mevcut 584.507'dir. Millî Eğitim Bakanlığının kendi İç Denetim Raporu 133.317 öğretmen açığını işaret ediyor ama gelin görün ki 2009 Kamu Personeli Seçme Sınavı öğretmenlik sınavında 243 bin öğretmen adayı, eğitim fakültesi mezunu genç arkadaşım, meslektaşım sınava giriyor ve bu sistem bunlardan sadece 30.564'ünü sisteme dâhil ediyor. 213 bin öğretmeni kapı dışarı bırakan bir sistemle karşı karşıyayız. Tabii ki bu sınava girenler içinde, sistem içinde sözleşmeli ve vekil öğretmenler de var.

Sayın milletvekilleri, aslında söze gerek yok. Şu tabloda gördüğünüz, şu grafikte gördüğünüz mavi sütunlar Hükûmetinizin ve millî eğitim politikanızın iflas çubuklarıdır ve bakın, burada mavi sütunlarda, sınava giren öğretmen adaylarının oranına ve şu kırmızı, sisteme giren, öğretmenliğe alınan öğretmenlerin oranına. Bunu hiçbir milletvekilinin vicdanen kabul edeceğine ben inanmıyorum. Çok basit bir örnek vermek istiyorum: Sınıf öğretmenliğinde, 30.395 kişi sınava girmiş, 4.500 kişi öğretmen olarak alınmış; fizikte, 7.098 kişi girmiş, 152 kişi alınmış. Sınava girenlerden yüzde 2,1'i öğretmen olarak alınmış.

Sayın milletvekilleri, bu tablo kabul edilemez. Bu manzarayı, bu 300 bin insanın trajik durumunu bu Parlamento daha fazla seyredemez.

Şimdi, sayın milletvekilleri, sistem dışında 200 bine yakın öğretmenimiz var. 73 bin sözleşmeli, 55 bin de ücretli öğretmenimiz var. Sistem, okulları fiilen devre dışı bırakmıştır. Pazar günü üniversite sınavı var, liselerdeki öğrencilerin kırk beş gündür okula gitmediğini biliyor musunuz? Biliyorsunuz.

Sistem bunlara diyor ki, Millî Eğitim bunlara diyor ki: "Biz sana dört yılda veremedik, biz seni dört yılda üniversiteye hazırlayamadık, sen git kırk beş günde hazırlan." diyor. Böyle bir çarpık manzara içindeyiz. Öte yandan, ilköğretimde, 6, 7, 8'de, dershanelere gitmekten okullar şu anda boş. Daha vahimi var, eğitim fakülteleri son sınıf öğrencileri de KPSS sınavlarına hazırlandıkları için okula gitmiyor. İlköğretim boş, ortaöğretim boş, eğitim fakülteleri boş.

Şimdi, gelelim Başbakana ve Başbakanın bu konudaki yaklaşımına. Tarih: 2002 Mayıs. Yer: İzmit Merkez Mitingi. "Şu sisteme bakın hele, ülkede 72 bin öğretmen açığı var, sen sınavla öğretmen seçiyorsun. Hangi akla hizmet ediyorsun? Bırak da öğretmenlerimiz okul seçsin, göreve başlasınlar, önüne niye engel koyuyorsun?" diyor. "Ama, inşallah, biz hükûmetimizi kurduğumuzda, bütün öğretmenlerimizi göreve başlatacağız ve öncelikli olarak eğitim sorununu çözeceğiz." Recep Tayyip Erdoğan. Yer: Gaziantep.

Tarih: Haziran 2000. "Yahu -bu 'yahu'yu çok kullanır- bir sürü bölüm öğretmeniniz boşta geziyor. Resim öğretmeni matematiğe, müzik öğretmeni beden dersine giriyor. Niye? Öğretmen ihtiyacı var. Ama bakın ki işe bunlar bir de sınavla öğretmen alıyor. O zaman niye okutuyorsun bu öğrencileri? Yazık değil mi? 'Öğretmen almıyorum.' de, bu evlatlarım boşuna okumasın. Biz iktidar olunca inşallah boşta öğretmen adayı olmayacak." Recep Tayyip Erdoğan.
Recep Tayyip Erdoğan iktidar değil mi? Ya da iktidarda da, iktidarsız mı?

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) - Sekiz yıldır.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir)
- Hangi sözünü tuttu ki bunu tutacak?

ENGİN ALTAY (Devamla) - Tarih: 2002. Yer: Samsun mitingi. "Buradan sözüm -söz veriyor, sözü er kişi verir, sözünde er kişi durur- tüm genç öğretmen adaylarına. Siz merak etmeyin, biz geldiğimizde, üniversiteyi bitirdiğinizde 'Ne yapacağım sınavı, ya kazanamazsam?' korkun olmayacak çünkü öğretmen sınavı olmayacak." Recep Tayyip Erdoğan.
Daha böyle çok var. Ama Sayın Başbakana buradan sesleniyorum: Sen bu vaatleri millete verdin, bu sözleri millete verdin. Sen bu Türkiye'yi devraldığında -bir tane bakan var orada- 60 bin işsiz öğretmeni vardı bu ülkenin, şimdi 300 bin.
Sayın milletvekilleri, şimdi bu olay trajik bir duruma dönüştü. Vicdanlarınıza seslenmek istiyorum. Bakın, bir haber: "KPSS'de yine intihar geldi. Bursa'da geçtiğimiz yılki KPSS sınavında başarılı olamayan ve vekil öğretmenlik yapan Fikret Ercan girdiği bunalım sonucu kendini asarak intihar etti. KPSS'yi kazanamayan öğretmen 'Artık yoruldum, çalışıyorum ama olmuyor.'" Bu hoş bir şey mi?

HÜSEYİN DEVECİOĞLU (Kilis)
- Sayın Altay...

ENGİN ALTAY (Devamla) - Böyle bir şeye bir de orada laf atıyorsun! Utanmıyorsun!
Şimdi, başka bir trajik vaka: "Merhabalar. Ben Emre Yılmaz. Müzik öğretmeniyim ve dört yıldır atamam yapılmadı. Ücretli olarak da çalıştırmıyorlar. Bu yüzden böbreğimin tekini satmaya karar verdim. İlgilenen falan mail adresiyle bana ulaşsın." diyor.

Sayın milletvekilleri, burada siyaset yapmıyoruz. Bu tabloyu vicdanınıza sunuyorum.
Daha vahim bir manzara: Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu Başkanı, AYÖP kurucularından Şafak Bay -öğretmen adayı- beş yıldır atama bekliyor, beş yıldır kemik kanseriyle savaşıyor, beş yıldır... Hepimizin çoluk çocuğu var sayın milletvekilleri. Günah değil mi bu çocuğa? Böyle adalet olur mu? Böyle devlet olur mu? Bu çocuğa sahip çıkmayacağız da bu Meclis, bu devlet, bu Hükûmet, kime sahip çıkacağız? Lütfen, vicdanınıza sesleniyorum. Hepimiz okullardan geldik, hepimiz çocuk okutuyoruz. Birisi kanserle savaşır, birisi intihar eder, birisi böbreğini satışa çıkarır, daha değişik trajik, ailevi vakalar var. Bu manzaraya...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Lütfen, ben hepinizden... Bir mesai arkadaşı olarak, bir meslektaş olarak, milletin vekilleri olarak bu tabloya bu Parlamentonun daha fazla seyirci kalması benim kabul edebileceğim bir şey değildir. Eminim ve inanıyorum ki siz de bu vahim manzaraya, bu trajik duruma daha fazla seyirci kalmayacaksınız.
Şunu söylemek istemiyorum... Buna da seyirci kalırsanız şunu da artık söyleyeceğim: Partinizin boyası döküldü, Başbakanınızın cilası döküldü, üstünüzdeki pulları da millet silkeler!

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Altay.