TÜRK-ALMAN ÜNİVERSİTESİ KANUNU 24 mart 2010

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Engin Altay, Sinop Milletvekili.


Buyurun Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 486 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı'nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, görüştüğümüz kanun, İstanbul'da bir Türk-Alman üniversitesi kurulmasını öngören, bunu tanzim eden bir kanun. Şimdi, sanıyorum, Almanya Başbakanının ayın 29'unda Türkiye'ye yapacağı ziyaret öncesi düşünülmüş bir jest mahiyetinde de bu akşam Genel Kurula getirildi.

Şimdi, Merkel'e jest yapma konusunda benim tereddütlerim var, hak etmediğini düşünüyorum. İmtiyazlı ortaklık tezinde ısrar eden, bize ta oralardan akıl öğreten, "Limanları Rumlara açın." diyen, vize kapalılığını ısrarla sürdüren, 35 fasıldan 7 faslın görüşülmesini zinhar reddeden, bırakın görüşülüp de reddedilmesini, görüşülmeden "Görüşülmesi mümkün değil." diyen bir Başbakan geliyor. Biz de 2008'de imzalanmış bir uluslararası anlaşmayı şimdi burada geçireceğiz, sizlerin belki bizlerin oylarıyla. Ama sanıyorum, Sayın Başbakan da buna pek razı olmaz.

Şimdi şuradan okumak istiyorum. Başbakan Almanya ziyareti dönüşü 12/2/2008'de AKP Grubunda konuşuyor, Türk-Alman ilişkilerinden bahsediyor; şu bölümü okumak istiyorum, dikkatinize sunmak istiyorum: "Türkiye'de nasıl Alman dilinde eğitim veren okullar varsa ve yakın zamanda bir veya iki tane Alman üniversitesi kurulması planlanıyorsa, Almanya'da da hem Türkçe hem Almanca eğitim veren kuruluşlar niçin olmasın derken aynı samimi düşünceyi dile getirdik." diyor, Başbakan böyle dertleniyor. "Ama Türkiye'ye döndükten sonra ve son gün anladım ki bunlar bunu anlamamakta direniyorlar. Niye direniyorsunuz? Bundan niye korkuyorsunuz? Bundan daha tabii ne olabilir? Bunu farklı noktalara çekmek kimseye bir yarar sağlamaz." Recep Tayyip Erdoğan.

Şimdi, sayın milletvekilleri, tabii biz yükseköğretimde okullaşma oranının süratle artmasından yanayız, onda hiçbir tereddüt yok. Değişik ülkelerle ortak üniversitelerin kurulmasında hiçbir tereddüt yok ama Almanya'nın bize tavrını, bizzat Başbakan bu konudaki tavrını şikâyet ediyor, size grupta dert yanıyor. Siz, şimdi, 29'unda Merkel gelecek diye burada bu üniversiteyi geçiriyorsunuz.

Bunu ben demiyorum ki reddedelim, asla olmasın demiyorum. Sayın Milletvekilim söyledi, mütekabiliyet diyoruz, karşılık diyoruz. Almanya'da 3 milyon Türk yaşıyor canım. Türk-Alman üniversitesi önce Almanya'da lazım. Elbette Türkiye'de de olsun, onların o engin teknolojilerinden ve tecrübelerinden istifade edelim. Bu yanlış, zamanlama olarak getirdiğiniz bu tasarıyı doğru bulmuyorum.

Bu üniversite karşılık esasını içermiyor, Almanya'da muadili açılmıyor. bütün ekonomik yükü Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti çekecek. Almanca eğitim yapan kurumlardan mezun olanlara yüzde 50 kontenjan sağlayarak hep yaptığınız gibi yine Anayasa'ya aykırı bir iş tutuyorsunuz.
Kadro cetvellerine bakın, profesör, doçent, yardımcı doçent sayısı oldukça zengin -nasıl olacaksa, o kadar kadro nasıl temin edilecekse- ama araştırma görevlisi sayısı bakımından oldukça güdük. Bunu nasıl ayarlayacak YÖK? Gerçi YÖK'ün bir şey yaptığı yok da, yokluğu varlığından beter, varlığı yokluğundan beter bir acayip kuruluş. Bu da çok anlaşılır değil, mantıklı değil, objektif değil.

Bu kadar profesör ve doçenti uzaydan getirmeyeceğinize göre -oldukça yüklü bir sayı- mevcut üniversitelerimizdeki bir çok işi de aksatacaksınız. Yapıcı muhalefet diyordunuz, işte bak yapıcı, yapıcı söylüyoruz. Bunlar bizim çekincelerimiz sayın milletvekilleri.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün ve yarın biri devlet, altısı vakıf üniversitesi olmak üzere yedi üniversite kuracağız bu Mecliste, yedi üniversitenin kanununu görüşeceğiz. Hep söyledik, hemen hemen sekiz yıldır söyleyip duruyoruz, eğitim politikanızda ne insan gücü planlamanız var ne akademik kadro planlamanız var ne bütçe planlamanız var ne öğrencilerin barınma, yurt, iaşeyle ilgili sorunlarının çözümüne yönelik ciddi planlamanız var ne üniversite-piyasa ilişkileriyle ilgili bir planlamanız var ne de mesleki teknik öğretime yönelik bir planlamanız var. Yani bir yükseköğretim sisteminin yürümesi için olması lazım gelen bütün planların hiçbiri elinizde yok ve siz bu plansızlıkla, bu koordinasyonsuzlukla yükseköğretimi yürütmeye çalışıyorsunuz.

Şimdi, bakın, mevcut kırk beş vakıf üniversitemiz var, bugün ve yarın altı tane daha kuracağız ve bu sayı elli bir olacak. 2009 Kasımında kanun tasarılarına yazdığınız gerekçede "123 bin öğrenci vakıf üniversitelerinde okuyor." diyorsunuz, tam iki ay sonra başka bir sıra sayıda, kanun tasarısında "166 bin öğrenci vakıf üniversitelerinde okuyor." diyorsunuz. Arada büyük bir fark var, yüzde 34'lük bir fark var. Yani bana göre bütün eleştirilerim bir yana da eğitimde gelişme şöyle dursun sizin doğru dürüst bir eğitim envanteriniz ve istatistiğiniz yok. Hükûmetinizin yok sayın milletvekilleri, sizi tenzih ederim. Elbette, ben ve partim vakıf üniversiteleri açılmasın demiyoruz ama sırf "mış" olsun diye -Türkiye'nin huyudur bu- "mış" olmak için yapmış gibi, gitmiş gibi, almış gibi, mış, mış, mış... Dostlar alışverişte görsün hükûmetidir sizin Hükûmet.

Şimdi, bakın, bu vakıf üniversitelerinin büyük çoğunluğunda sayın milletvekilleri, eğitimin niteliği düşüktür. Şimdi, şurada sorsak hiçbir sayın milletvekili hiç düşünmeden marka değeri taşıyan beş tane vakıf üniversitesinin adını peş peşe sayamaz. Sayamazsınız Sayın Bakanım. Şimdi, elbette devlet üniversitelerinde çok iftihar ettiğimiz üniversitelerimiz var. "Kâr amacı gütmez" vakıf üniversitelerinin ana fikri. Billboardlarda reklam: "İstanbul'un merkezindeyiz." Şimdi, bak, bak... Vakıf üniversitesi kâr amacı gütmez. Billboardda ne reklamı bu? İstanbul'un merkezindeyiz. Bize gel.

Şimdi, bunlar hep kurulurken der ki: "Efendim, biz burslu çocuk okutacağız." Oysa burslu, ücretli kontenjanlar arasında müthiş bir uçurum vardır. Vakıf üniversitesinde ücretli okuyanlar çok düşük puanlarla girer. Örneğin burslu öğrencinin 366'yla girdiği hukuk fakültesine ücretli öğrenci 291'le girer. Sümeroloji bölümü bile 294'ten aşağı öğrenci almaz.
Şimdi sayın milletvekilleri, iş şuraya gidiyor -gitti zaten de - biz hep diyoruz ya, ilk ve ortaöğretimde bölgelerarası, iller arası hatta okullar arası nitelik eşitsizliği var, nitelik farkı var. Şimdi, yükseköğretimdeki bu üniversitelerimiz için de artık bunu söylemek durumundayız. Tabii, bazı vakıf üniversiteleri ile de mahalle mektepleri anlayışına zımni bir dönüş yapıldığını ben düşünüyorum.

Şimdi, bakın, 2009-2010 kontenjanları. Sayın milletvekilleri, devlet üniversitelerinin sadece 35 tanesinde lisans öğrenimi gören öğrencilerin toplam öğrenciye oranı yüzde 50'nin üstündedir. 41 üniversitede ön lisans öğrenimi gören öğrencinin toplam öğrenciye oranı yüzde 60, 18 üniversitede öğrencilerin yüzde 70'i ön lisans öğrencisi sayın milletvekilleri. Hiçbir şekilde kabul edilebilecek bir durum değildir. Hiçbir akademik yaklaşımla açıklanabilecek bir durum değildir.
Bakın, daha vahim bir şey söyleyeyim: "81 ilde üniversite açtık." diye böyle övünen, kibirlenen, böbürlenen Hükûmetin şunu bilip bilmediğini merak ediyorum. Bitlis Üniversitesinde lisans öğrenimi gören öğrencilerin oranı sadece yüzde 3,2'dir. Böyle üniversite olur mu ya? Buna üniversite denilebilir mi?

ORHAN KARASAYAR (Hatay) - Bitlis'e üniversite yapmayalım mı?

ENGİN ALTAY (Devamla)
- Mardin'de yüzde 14, Batman'da yüzde 6. Bunların adına üniversite denmez, dense dense yüksek lise denir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri...

MURAT YILDIRIM (Çorum) - Sinop'a niye ısrarcı oldun?

ENGİN ALTAY (Devamla) - İsterseniz biz de azalım yani. Öyle laf atma, gel burada konuş arkadaşım.
Yükseköğretim Kurulu, kurulduğu günden beri tartışmaların odağı olmuştur. Cunta ürünü bir garabettir. Cunta ürünü bir garabettir. Akademik dünyayı askerî dikta tarafından hizaya sokulmak için tanzim edilmiştir. Şimdi AKP'nin strateji geliştirme merkezine dönüşmüştür. Tencere dibin kara, seninki benden kara. Yükseköğretim Kurulunun durumu maalesef budur.

Onun içindir ki önceki Maliye Bakanımız "İsterse konuşsun." demişti YÖK Başkanı için, o da zaten her konuştuğunda bir çam devirmişti.

Şimdi, kat sayı sendromundan kurtulamayan YÖK Başkanının... Bir insanın, bir kurumun A planı B planı olabilir, ama A'dan Z'ye kadar plan olmaz. Z'ye kadar plan olursa, alfabe 29 harftir, 30'uncu planınızı da söyleyin. Çünkü, A'dan Z'ye kadarki bütün planlarınız tutmayacaktır. Bunu da belirtmek istiyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - YÖK yok burada, YÖK yok.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Maalesef, Yükseköğretim Kurulu günübirlik siyasete açıktan bulaşmış ve bir ideolojinin legal merkezi hâline gelmiştir. Bunu her zeminde, her vesileyle söyleyeceğiz.

Yurt dışında lise öğrenimi görenlere sınavsız üniversite kararı ne oldu? Yükseköğretim Kurulu, çocukların mahallede dildan oynaması gibi dildan oynanılan bir yer midir? Bir kuruldur, ciddi bir karar verip peşinde durur. Katsayının peşinde duruyorsunuz ya! Ne oldu bu yurt dışında liseyi bitiren öğrencilerin sınavsız üniversiteye girişi? Yemedi. Yani çok ayıptır, çok utanç vericidir. Böyle bir Yükseköğretim Kurulu'ndan Türkiye Cumhuriyeti'nin bırakın milletvekilliğini, bir vatandaşı olarak utanç duyuyorum.

Çok söze gerek yok. Meşhur bildiriye imza atmayan hiçbir akademisyen rektör ya da dekan yapılmamıştır bu dönemde. Bugün, Türkiye'de, Ankara Üniversitesi Rektörünü saymazsak bütün rektörler ve bütün dekanlar o malum bildiriye imza atanlar arasından seçilmiştir. Hâl böyle olunca, benim Yükseköğretim Kurulu için "Bir ideolojinin odak noktası oldu." dememde herhâlde siz de bir sakınca görmezsiniz.

Yine çok söze gerek yok aslında bunun için de... Erkek hastalara bakmayan bir hanımefendi profesörü bilim üretim merkezinin başına -üniversiteyi kastediyorum- rektör atamak bile bu zihniyetin ne noktada olduğunun apaçık bir işaretidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığı ile Yükseköğretim Kurulu arasındaki iletişim ve koordinasyon zafiyeti ve plansızlık Türkiye'ye ve geleceğimize çok ağır bir faturaya mal oldu, mal olmaya da devam ediyor. şöyle bir hafızanızı tazeleyin. Türkiye, 80'li yıllarda 50 bin işsiz ziraat mühendisini konuşuyordu. 80'li yıllarda, ben çok iyi anımsıyorum. Yine hafızamızda biraz yakın tarihe gelin. Türkiye, 90'lı yıllarda 35 bin işsiz beden eğitimi öğretmenini konuştu. Epeyce bir meşgul etti Türkiye'yi.

Şimdi, 2000'li yıllarda yaklaşık 300 bin civarında işsiz eğitim fakültesi mezunu -öğretmen adayı bile demiyorum ben- öğretmenin mağduriyetini konuşuyor Türkiye ve siz böyle giderseniz ne olacak biliyor musunuz? 2020'lere giderken Türkiye, arzuhâlcilik yapan hukukçuları konuşacak. Sokaklarda daktilo koyup ya da bilgisayar koyup, adliye önlerinde arzuhâlcilik yapan hukukçuları konuşacağız. Böyle bir eğitim sistemi olabilir mi?

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) - Çözümü ne, çözümü?

ENGİN ALTAY (Devamla)
- Sayın milletvekilleri, çözüm elbette var. Bugün ve yarın 4 yeni, bugün açacağımız ve yarın açacağımız üniversitelerle birlikte, 4 tane daha yeni eğitim fakültesi açıyoruz. 7 üniversite açıyoruz, 4'ünde de eğitim fakültesi var.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) - Açmayalım mı?

ENGİN ALTAY (Devamla) - Açmayalım. Evet, açmayalım.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) - Ne yapalım?

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sen istersen "asmayalım da besleyelim mi?" de diyebilirsin. Ya gel söz al, buradan konuş Sayın Milletvekili. Oradan ne konuşuyorsun?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen sayın milletvekilleri.

ENGİN ALTAY (Devamla) -Hasta etme beni!

Şimdi, arkadaşlar...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

ENGİN ALTAY (Devamla) - 300 bin kişi sokakta, siz burada gülüyorsunuz. Bu ayıp da bu AKP Grubuna yeter.

BAŞKAN - Sayın Altay, lütfen Genel Kurula hitap edin.
Sayın milletvekilleri, lütfen.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Yarın konuşacağız bu konuyu. Yarın da söz aldım. Yeni üniversiteleri açarken konuşacağız. Ancak arkadaşlar, bir dram yaşanıyor. Bu drama yeni kurbanlar vermeyelim. Meclisin bu misyonu değil. Meclisin misyonu değil.

Bakın, Millî Eğitim Bakanlığının iç denetim raporu açıklandı. Okuyan var mı? Bu Mecliste bu denetim raporunu okuyan oldu mu? Bu rapor diyor ki: 133.317 öğretmen açığı var. 2009 KPSS'de 243.569 öğretmen adayı sınava giriyor, 30.464'ü alınıyor. Branş kapalılığından sınava giremeyen 70 bin öğretmen adayını da bir düşünün ve sonra şu manzaraya bir bakın: Şırnak'taki öğretmenlerin -"açılım, açılım" diyorsunuz, buradan başlasanıza- yüzde 52'si ya sözleşmeli ya ücretli, Van'daki öğretmelerin yüzde 41'i ya sözleşmeli ya ücretli, Kars'taki öğretmenlerin yüzde 70'i ya sözleşmeli ya ücretli ama Aydın'daki öğretmenlerin yüzde 10'u ya sözleşmeli ya ücretli. Aydın'da yüzde 10, Kars'ta yüzde 70; sonra, siz açılım yapacaksınız. Önce bunları düzeltin.

Şimdi Sayın Bakan, size sesleniyorum: Sınava girip elenen yaklaşık 200 bin, sınava girme hakkından mahrum bırakılan yaklaşık 70 bin, aynı okulda aynı işi yaptığı hâlde sefalet ücretiyle çalışıp Öğretmenler Günü törenlerine alınmayan "sözleşmeli, kısmi zamanlı, ücretli, vekil, usta öğretici" gibi adlar altında gelecek kaygısıyla çalışan yaklaşık 80 bin öğretmen, öğretmen adayı ile 300 bini aşkın bu öğretmenlerin ailelerinin feryadına kulak vermek zorundasınız.

Sayın milletvekilleri, bu, 1,5 milyon insanın sosyoekonomik yaşamını doğrudan ilgilendiren bir konudur, bir sosyal vakıadır. Bu insanların içinde bulunduğu sosyal, psikolojik, ekonomik

durumlarını ve ruh hâlini tasavvur edebilir misiniz? Bu aileler bu çocukları on altı yıl, yemeden içmeden, sırtına palto alması gerekirken palto almadan, türlü fedakârlıklarla "Çocuğumuz öğretmen olacak." diye okutmadılar mı? Bu ailelerin umutlarıyla oynamak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine, onun Millî Eğitim Bakanına yakışır mı sayın milletvekilleri? Bu ailelerin, 1,5 milyon insanın içinde bulunduğu bu sosyal durum sizin uğraştığınız Anayasa değişikliğinden inanın ki çok daha öncelikli bir konudur, çok daha acil bir konudur. Devletin direksiyonunda siz varsınız, devletin imkânları elinizdedir. Ben biliyorum ki bu 300 bin öğretmenin sorununu çözmek devede kulaktır. İnsanın saçından alınacak bir telin benim kafamda ne kadar eksiği varsa büyük Türkiye Cumhuriyeti devletinin gücü de bu 300 bin öğretmenin göreve başlatılmasına yetecek muktedirattadır. Sizin tereddüdünüz, çekinceniz nedir bilmiyorum. Maliye Bakanlığından bir talepte bulunduğunuzu da biliyorum. Ama buna rağmen Maliye Bakanının ya da Başbakanın bu konuya niçin kapalı olduğunu anlamak mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, hepimizin de çoluğu çocuğu var. Bakın, ben beş yıl işsiz gezmiş bir insanım. Eğitim yüksekokulunu bitirdim, 12 Eylül dönemi sonrası güvenlik soruşturması nedeniyle ben beş yıl öğretmenliğe başlayamadım, beş yıl sonra mahkeme kararıyla başladım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) - İşsiz insan sudan çıkmış balık gibidir. Lütfen, yüce Parlamentodan rica ediyorum, gözlerinizi kapatın, suyun kenarına atılmış bir balığın çırpınışını gözünüzde tasavvur edin ve ondan sonra bu sorunun çözümü için hep beraber elimizi taşın altına koyalım.

Bizden beklenen her türlü desteğe biz açığız diyorum ve Millî Eğitim Bakanlığının, Bakan Hanımın bir kadın bir anne olarak bu konuda özel olarak da bir çaba içinde olması gerektiğini düşünüyorum ve yüce heyeti bu duygularla saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.