KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI BÜTÇESİ

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sinop Milletvekili Engin Altay.
Sayın Altay, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz dakikadır.


CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bütçe konuşuyoruz, bütçeden konuşalım. Elimde gördüğünüz kitapçık -kameramanlar yardımcı olur, milletimiz de görürse sevinirim- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 2005 yılı mali yılı ve bütçe kanunu sunuş konuşması, 28 Aralık 2004. Şimdi, Başbakan diyor ki: "...ve bir başka örnek: Ekim 2002'de bir asgari ücret 80 kilogram kuru fasulye alırken bugün 122 kilo alıyor." diyor, Recep Tayyip Erdoğan söylüyor, burada söylüyor 2005 yılı bütçesini sunarken. Bir-iki gün önce de gene Recep Tayyip Erdoğan gene bu kürsüden şöyle söylüyor: "83 kilogram kuru fasulye alınabiliyordu, gene Ekim 2002'de, bugün 107 kilogram alınabiliyor." diyor. Rasim Bey'in dediği gibi de "Durmak yok yola devam." diyor. Sayın Başbakan üç yılda asgari ücretlinin 15 kilo kuru fasulyesini çalmışsın. Bütçenin kapanış konuşmasında gel bunun hesabı ver. Bu kürsüden milleti aldatıcı, milletin yanlış kanaatlere varmasına yol açan şeyler söyleme. Bu millet sana kuru fasulyesini çalsın diye oy vermedi. İşte, benim rakamlarım TÜİK'ten bile değil Başbakanın kendi konuşmalarından. 15 kilo kuru fasulyenin hesabını gelsin Başbakan önce bu kürsüden bir versin.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kültür Bakanlığı bütçesini konuşuyoruz, Turizm Bakanlığı bütçesini konuşuyoruz. Bu iki Bakanlık geçen dönem burada birleştirilirken ben demiştim ki: Bir bardağa biraz su koyuyorsunuz, üstüne de zeytinyağı koyuyorsunuz, çalkalayıp duruyorsunuz. Karışmaz bunlar, bunlar birbiriyle kaynaşmaz dedim. Dinlemediniz, kurdunuz. Şimdi muhtemelen yeniden ayıracaksınız. Yani dönüp dolaşıp aslında Cumhuriyet Halk Partisinin söylediği noktaya her zaman, her vakit geldiniz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, görüştüğümüz bütçe bin yıllık birikimimizdir. Görüştüğümüz bütçe bütün kazanımlarımızdır, tecrübelerimizdir, değer yargılarımızdır, inançlarımızdır, kıvanç ve tasalarımızdır, bütün ürettiklerimizdir, bilgi ve görgümüzdür, gelenek ve göreneklerimizdir, geçmişten günümüze taşıdıklarımızdır yani mimari eserlerimizdir, tarihî anıtlarımızdır, el sanatlarımızdır, türkülerimizdir, mânilerimizdir, ağıtlarımızdır ve 21'inci yüzyılın yükselen yıldızı sektör bazında turizm sektörü ve onun sorunlarıdır, onun tanıtımıdır, onun altyapısıdır, yer altından yer üstüne çıkarılmayı bekleyen kültür ve turizm hazinelerimizdir. Tüm bunları korumak, geliştirmek, tanıtmak ve dünyaya sunmak için ortaya koyduğunuz bütçe ise 1,21 milyar YTL'dir. Genel bütçenin binde 38'i kadardır.

Sayın Bakan, sizden önce Bakanlığınızın -Kültür ve Turizm, ayrı ayrı topladığımızda bile- bütçeye oranı binde 48-49'lardaydı. Size, sanıyorum, bu parti üvey evlat muamelesi yapıyor. Gerçi siz de Fikret'in şiirinde zulmeti beyzadeye benzetmiştiniz. "Aksa eğer bir beyaz karanlıktır." demiştiniz. Sanıyorum bunu unutmamışlar. Buna göre bu Bakanlığa nakıs davranılıyor. Bu bütçeyle, bu rakamlarla -çok güzel hazırlamışsınız, elinize sağlık- bu hazırladığınız bütçe sunumunun, bunca genel müdürlüğün, bunca organizasyonun iş ve işlemlerini yapabileceğinize inanıyor musunuz? Zaten onun için de sunumunuz planlama ve temennilerle dolu.

Hükûmet, siyaseten seçilmişlik... Seçilmiş makamlar ağlama yeri değildir. Devletin valisi ağlar, kaymakamı ağlar ama seçilmişler ağlayamaz. Siz, bakan olarak, Hükûmetin içinde biri olarak "Günay Başbakandan turizmci için destek paketi isteyecek." Devam ediyor. "Talebi Hükûmete taşımış vaziyetteyiz."

Sayın Bakan, bir bakan Hükûmete bir şey taşır mı? Hükûmete taşırsa milletvekili taşır, siz de gereğini yaparsınız. Bir kriz var. Turizmcinin sorunları için siz çözüm müessesesisiniz ama siz ağlıyorsunuz. Siz bir arayış içindesiniz. Sizin çıkıp demeniz lazım ki "Ey turizm sektörü, şu şu tedbirleri aldık, hayırlı olsun." Bunu demeniz, diyebilmeniz lazım. Ee siz, bizle birlikte oturmuşsunuz "Ne yapmak lazım?" diyorsunuz. Sizin işiniz bu değil. Sizin işiniz, çözüm, çare.

Şimdi, bir yandan Türkiye'de unutulan bir konu var. Bu son günlerdeki yoğun gündem içinde atlanan bir şey var, maalesef, üzüntüyle görüyoruz. İktidarınız devlet içinde, ülke içinde dinci kadrolaşma ve kuşatmaya devam ediyor. Şimdi, ülke içi sanıyorum bitti, ülke dışına, ülke dışı, yurt dışı temsilciliklerimize bunu yansıtıyorsunuz. Gazetelerde var.
Sayın Bakan, Hasan Yavuz'u tanıyor musunuz? Hasan Yavuz kimdir? Bizdeki bilgilere göre Deniz Fenerinin kurucusu, Kanal 7'nin muhabiri, İslam Birliği Araştırmaları ve Çalışma Grubunun kurucusu, Fransa İslam Konseyi Başkanı. Allah daha ziyade etsin. Müslüman bir adam. Oralarda imamlık yapıyor, yapsın. Şimdi, onlara da ihtiyaç var. Ama bu adam diyor ki: "Türkler, Türkiye'de eğitilerek gönderilen imamlar arasında büyük bir görüş ayrılığı var. Bu gerçekten zor." Yani bizim burada yaşadığımız İslamla, Türkiye'den, Diyanetten gelen imam arasında fark var diyor. Siz, bunu diyen bir adamı, zatı, din adamını, Kültür Tanıtma Ateşe Yardımcısı nasıl yaparsınız? Bundan kültürümüze, tanıtımımıza ne gibi bir katkı beklersiniz? Tek kişilik bir kararnameyi neye dayanarak imzaladınız? Lütfen, geliniz, burada bunların cevabını veriniz.

Gene bu anlayışınız... Ben yadırgamıyorum. Bakın, sizin girdiğiniz parti, AK PARTİ Sinop İl Disiplin Kurulunun kararını okuyorum size: "Sayın Hikmet Kurada, 30/7/2007 tarihli Bizim Karadeniz gazetesindeki köşe yazınıza istinaden İl Disiplin Kurulumuzun 14/11/2007 tarih ve 2007/6 sayılı yazısı içeriğinde parti tüzüğümüzün 115/2 maddesi gereğince kınama cezasıyla cezalandırıldınız." Sizin İl Disiplin Kurulu üyeniz. Kime veriyor? AK PARTİ Sinop İl Başkan Yardımcısına. Niye veriyor biliyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet, konuşmanızı tamamlar mısınız Sayın Altay.
Buyurun.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Ek süreyi verdiniz değil mi Başkanım?

BAŞKAN - Veriyorum efendim.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Teşekkürler.
Niye veriyor, biliyor musunuz? Burada bir milletvekiliniz dedi ki: "Atatürk ilke ve inkılapları Anayasa'dan çıkarılsın." Hikmet Kurada da gazetesinde yazı yazdı "Başınıza Atatürk büstü kadar taş düşsün inşallah" diye. Bunun için partiden attığınız, kınadığınız bir il yönetim kurulu üyeniz var. Ee şimdi, Hikmet Kurada'ya bunu yapan, kültür ve tanıtma ataşe yardımcılığına bir imamı atamış ne olmuş? Siz, daha önce de bir morgda ölü yıkayan -neticede bir meslektir, saygı duyarım- imamı da il kültür müdür yardımcısı yapmadınız mı? Bakın, bu kısa sürede sektörün hiçbir sorununa değinemedim maalesef. Ama bu da bir partinizin yanlışıdır.
Bütçeler böyle sekiz dakikayla geçiştirilecek işler değildir. Bütçe önemli bir konudur. Lütfen, inşallah, bundan sonraki süreçte bütçelere gerekli hassasiyeti ve duyarlılığı gösterirsiniz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) - Süre bitti.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bütçeniz kötü bir bütçe. Haberiniz olsun!

Saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler.